Bir Yusuf Masalı V. Bap – İsmet Özel

William Blake - Jacob's Ladder

Beşinci Bap

Dönüş

Bütün sevişenlerin zor dakikaları vardır
Hepsinin o zamanlarda benzeşir davranışları
Hüsnü Yusuf
Aldı Şivekârını karşısına
Ellerini tuttu
Ayırmadan gözlerinden gözlerini
Önce derin bir iç geçirdi
Konuşmaya başladı sonra:

“İkimiz o bir kalarak en özel yeri”
“Yaratılmışlar arasında”
“Ne kadar hakkıyla kazanmış olursak olalım”
“Ve şimdi çok kimsenin anlamadığı”
“Yüceliş basamaklarında olsak da”
“Her yaratılan şeyin zemini”
“Bizim de zeminimiz”
“İnsan çoğalacaksa insanlarda çoğalır”
“Bir dönüş bekliyor seni”

“Cinlerin bahçesinde”
“Çocuk doğamaz”

Hüsnü Yusuf Şivekâr’a neler yapacağını birer birer anlattı.
Bir kocaman yumak ip vererek ona.
Gidecekti
Yumağın bittiği yere kadar hiç durmayacaktı.
Ne bitmez yumakmış! Kaç gün gitti?
Sonunda vardığı yer kapkara bir şehirdi.
Önce
Gecenin tesiri sandı
Oysa gerçekten kara
Gün ışığı altında bile kapkaraydı şehir.
Evlerin duvarları siyaha boyanmıştı
Panjurlar ve kepenkler
Onlar da siyah ve kapalı
Yollar hep zift karası
Kaldırımlar kara taş
Fakat ne geçen var, ne giden
Bütün perdeleri çekik ve kara
Bakan kimseler yok pencereden sokaklara.
Şivekâr
Karnı burnunda
Ağır ağır kat etti kara şehri.
En büyük kapısını buldu şehrin
En kara kapı da buydu.

Bu şehir baştan başa yıllardır
Hüsnü Yusuf yasını tutmaktaydı.
Gizli, gözden uzak bir yerde oynuyordu çocuklar
Büyükler için oynamak, gülmek
Gizlice bile olsa yasak.
Yusuf’u cinler kaçırınca yedi yaşında
Önce annesiyle babası karalara büründü
Sonra
Yavaş yavaş güzel Yusuf’un yokluğuyla
Kendine çirkinlik bulaşmış hisseden herkes
Siyahı seçti
Bir dürüstlük aradı yasla avunmakta.

Bu şehrin beyi Hüsnü Yusuf’un babası
En büyük kapı bey kapısı
Gebe kadın büyük, kara kapıyı
Tam da doğum sancısı tuttuğu sırada çaldı.
Açan olmadı, içerden bir kıpırtı
Duyulmadı
Çaldı Şivekâr bir daha
Bir daha, bir daha
Ne ses
Ne nefes
Sonunda ona öğretildiği üzere
“Açın, Hüsnü Yusuf’un başı için açın” dedi.
İçten ve iç parçalayıcı bir inleyişle
O zaman kocaman kara kapı
Açılıvermediyse de tamamen
Mağrur ve ağırdan aralandı.
“Doğurmak üzereyim”
“Bana bir yer gösterin”.

Şivekâr’ı ineklerin ahırına aldılar
Çok geçmeden doğurdu
Hani şu bir avcıdan işittiğine kanan var ya
Ümidin ve korkunun hakkını vermek için
Nice iniş nice çıkış yaşayan
Mezbeleliklerde hırpalandıktan sonra
Nikâhını harikulâde bir bahçede
En harikulâde erkekle kıyan kızın
Oğlu doğdu nihayet.
Loğusa yalnız kalmasın
Al basmasın onu diye
O gece ahıra bir halayık bıraktılar
Ve o gece bir kuş kondu ahırın penceresine
Dile geldi, seslendi:
“-Şivekârım! Şivekârım!”
İçerden yanıtlandı bu çağrı
“Lebbeyk! Sultanım!”
“Ne yapar sultanım?”
“Boklu çaputlar içinde yatar sultanın”
“Annem duymadı mı?”
“Al haneye almadı mı?”
“Yavrumun yavrusu deyip”
“Sinesine sarmadı mı?”
Pır deyip uçtu sorular sonrası kuş.
Ama olay halayık kızı çok korkuttu
Koşup anlattı duyduklarını kâhya kadına
Kâhya kadın işkillendi bu işten:
“Kaz kümesine alsınlar loğusayı”
“Oraya benim için de bir yatak koysunlar”.

Ertesi gece aynı kuş
Bu sefer kaz kümesinin penceresine
Konarak aynı söyleşiye yer verince
Halayık ne işittiyse, kâhya kadın, o da duyunca
Anladı kara konaktaki emektar
Bir bey doğurmuştu vesveseyle baktıkları yabancı
Üstelik bu son gelen konakta herkesten daha yerli.
Yeni efendisidir doğan bebek
Beyin torunu.

Gerçeği öğrenince
Yas kentinin beyi, kara konağın hatunu
Bir basübadelmevt saydılar bütün olan biteni
Yavruyu vekit geçirmeden al haneye aldılar
Yavrumuzun yavrusu deyip kucaklarında sardılar
Şivekâr’la konuşup tebcil ettiler gelini
Daha ileri gittiler
-Bu soyda ihtiras bitmez
Dediler:
“Yakala bu kuşu bize!”
“Tut bu kuşu bizim için!”
Şivekâr Yusuf’a dokunmak istemez mi?
Can ü yürekten
Kabul etti teklifi.

Al haneyi görmeliydiniz.
Daha hüsnü Yusuf doğmadan
Orayı annesi
Bir sevinç odası olarak tertiplemişti.
Her taraf siyaha büründüğü günlerde bile
Bu oda al hane kaldı
Ümit ve sevinç
Temsil etsin istendi.

Demirden ve kızıl bir karyolada yatıyordu Şivekâr
Kuş pencereye konup adını ünledi:
“Şivekârım! Şivekârım!”
Bir naz uykusu içindeymiş
Gibi yaptı yatakta sere serpe uzanan
Kuşcağız kondu bu sefer karyola demirine
Tez canlı, endişeli seslendi:

“Şivekârım! Şivekârım!”
Yine ses yok.
Yastığa indi, geldi başucuna
“Şivekârım!” “Şi…” der demez
Kaptı kuşu uyurmuş gibi yapan.

Kaçırılmak neyse…
Ama bunca serencamın sonunda
Bir kuş olarak yakalanmak
Ağır geldi Yusuf’a
Silkinip buluverdi gerçek cesametini
Birden bire al haneyi
Güzelliğiyle doldurdu.

Bey ve hatun
Babayla anne
Coşkuyla daldılar içeri
Sarılmalar, öpüşler…
Hasretler giderildi.

İnsan hayatı dediğin ne de meraklı bir şey
Neden kılıç kabzasındadır kınalı parmak?
Buraya kadar geldi masal
Şimdi acep ne olacak?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top