Persona 1966
- Ingmar Bergman
- Bibi Anderson
- Liv Ullmann
Hemşire ve hasta arasındaki ilişkide, gerçeklik ve performans arasındaki sınırların bulanıklaştığı psikolojik bir savaşla karşılaşırız. Filmin kimlik keşfi, birinin gerçek benliğini gerçekten ortaya çıkarıp çıkaramayacağı ya da hepimizin sadece bir rol mü oynadığı sorusunu derinden yankılar. Bergman, sinema unsurlarına atıfta bulunarak, ışık, kamera ve sahne ögelerini zaman zaman izleyiciye hatırlatır; böylece film ve gerçeklik arasında geçiş yapmamıza olanak tanır. Bazen bizi manipüle ederek filmin gerçekliğini sorgulamaya yönlendirir. Hem filmde hem de hayatta gerçeklik ve yanılsama arasındaki gerilimi vurgulamak için bu unsurlar kullanılır.
Karakterlerin belirsizliği, izleyiciyi kafa karışıklığına ve bir soru yumağına sürükler. Kimin hasta, kimin hemşire, kimin seyirci, kimin oyuncu olduğu ve karakterler arasındaki geçişler, flu bir alan yaratır. Bu ikili karakterler, simetriler ve yansımalar, yönetmenin bize sunduğu imgelerin oluşumuna katkıda bulunur. Bergman, insan yüzünün sinema için mihenk taşı olduğuna inanıyordu ve Persona, bu inancın bir göstergesidir. Filmdeki yakın çekimler, karakterlerin kimliklerine bir yol çizer ve bazen bu çizgiyi bulanıklaştırarak rüya ve gerçeklik arasındaki ayrımı ortadan kaldırır. İnsan yüzünün yakın çekimleriyle, tabiat manzaralarını anımsatan görüntüler oluşturma konusunda ustadır. İzleyiciyi bazen sahne içine, bazen sahne dışına götürerek filmin belirsizliğini sorgulatır.